BENİ ASLA BIRAKMA
Konu orijinal, değişik. Tempo iç kıyıcı. Çok daha iyi kurgulanıp, işlenebilir, hareket katılıp çekilebilirdi. Fazla dram içeriyor.
Bir takım ölümcül hastalıkları organ nakliyle iyileştirmek adına tarlada domates yetiştirir gibi insan yetiştiren bir okul. Büyütüldükleri, yaşadıkları okulun sınırların dışarısı hakkında eksik ve yanlış bilgilendirilmiş, kişiliklerinin gelişmesine izin verilmemiş, öğretilmiş çaresizlikten muzdarip ve uygun yaşa geldiklerinde organları parça parça alınıp ölecek çocuklar.
Bu çocuklardan Kathy, Ruth ve Tommy'nin hikayesi bu film.
18 yaşına geldiklerinde bağış zamanını beklemek üzere belirli yerlere dağıtılan artık genç kadın ve erkek olmuş bu çocuklar, diğer insanlarla ve popüler kültürle karşılaştıklarında onlara hiçbir anlam veremiyorlar.
Film boyunca "neden kaçmıyorlar" sorusu kurcalıyor insanın kafasını. Hepimiz aynı şeyi geçirmişiz içimizden seyrederken.
Doğdukları andan itibaren bu şekilde formatlanmış bireylerin aslında ölüme karşı koyan içgüdüleri var, en azından erteleme alıp aşık oldukları kişiyle biraz daha zaman geçirme isteğine sahipler ve bunun mümkün olmadığını öğrendiklerinde isyan bile ediyorlar ama kimse kaçmayı denemiyor ya da intihar etmeyi ya da başka bir karşı koyuşu...
Ancak düşünüldüğünde olayın özü zaten bunun olmaması; bu çocukların kaçmayı bir seçenek olarak akıllarına getirmemeleri. Üstüne üstlük bunu engelleyecek hiçbir mekanizma yokken...
Beyinler şekillendirilerek yaratılan öğrenilmiş çaresizliğin ne kadar güçlü olabileceğini görüyorsunuz filmde.
Gerçek hayatta da, bir çok örneğini görebileceğimiz mahkumiyetlerle, dışarıdan bakan biri için kapitalist sistemin, dinsel baskıların, mutsuz ilişkilerin kişileri perişan etmesine rağmen insanların bundan kaçmak için çaba göstermiyor olması gibi bir öğrenilmiş çaresizlikle paralellik kuruyor aslında.
Bu bakımdan başarılı bir sistem eleştirisi olarak değerlendirilebilir, biz çarka kapılmama mücadelesi ile yaşamaya çalışıp,orası burası çizilen, isyan edebilmeyi, karşı durabilmeyi göze alıp, paralanan seyirciler olarak bu boyun eğmeyi kabullenemedik diye düşünüyorum.
Kendilerine biçilen hayata razı olup, mutsuz ve duyarsız bir şekilde misyonunu tamamlamayı bekleyenlere, kafalarındaki sınırlardan dışarı çıkamayanlara, isyan edemeyenlere bir ağıt olsun bu film.
Oyunculuklar ve görüntüler gayet iyiydi. Mark Romanek görüntü konusunda başarılı bir yönetmen. Mekanlar, soluk renkler filmin dram havasına uygun seçilmiş.
Dram, ağır tempo sevenler ve buraya kadar okuyup '' sonun bilmek beni rahatsız etmez '' diyenler seyredebilir:):)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder