15 Aralık 2012 Cumartesi

NEDEN Kİ?









Tam da ben aylardan beri Mishka'yı kurmaya çalışırken yine, yeniden defalarca önüme çıkan soru oldu bu; neden ki?
Neden, eski, alışılmış adıyla hostes, doğru tabiriyle kabin memuru olduğumu merak edip sordu bir çok kişi, özellikle de köklü ve sürdürülebilir bir aile işimizin olduğunu öğrendikten sonra, o işle meşgul olup daha konforlu yaşamak varken, neden bu kadar zor bir mesleği tercih ettiğimi merak ettiler.

Çocukluk hayalim miydi? Hostes olan akrabam mı vardı, aklımdan zorum mu?:)

Yılllar sonra katıldığım işe alım mülakatlarında duyduğum " Küçüklüğümden beri hayalim kabin memuru olmak " cümlesi " İngilizceyi CNBC-E dizilerinden öğrendim " ile yarışan popülerlikte bir cevaptı, her seferinde gülümsediğim.

Küçük bir kız çocuğu iken, telefon rehberinden bulduğum ülke kodlarına eklediğim uyduruk numaralardan Japonların, Amerikalıların, Çinlilerin hiç bir şey anlamadığım konuşmalarını ( en fazla 3-4 kelime " alo, kimsiniz, sapık! "demişlerdir herhalde) dinlemediğim boş zamanlarımda Katerina Witt olmak isterdim ben. İlkokul çağlarımın idolu rengarenk, ışıltılı kıyafetleri, zarif hareketleriyle bir buz patencisiydi.






Buzlu ve soğuk tek sevdiğim şeyin dondurma olduğunu düşünürsek bir KaterinaWitt olmamamın ne kadar isabetli olduğunu söyleyebilirim...bir de hayatın bize çok istediğimiz, ama o "en" derinde yatan, ruhumuzun o "en" arzu ettiği, ihtiyaç duyduğu şeyleri getirdiğini.

Onsekiz yaşında olanın hayata atılma heyecanı ve telaşı ile çok bilinçli yapılmış bir tercih değildi benimki. Bir üniversite çıkışı oturduğumuz cafede, sonrasında işe aynı zamanda başladığım, bir süre çalışıp ayrılan, şu anda her neredeyse çok mutlu olmasını temenni ettiğim Gökben ile gazete ilanını görüp başvurmaya karar verdik.
Tek aklımdan geçen hem okuyup hem kendi paramı kazanmaktı. Tam olarak ne iş yapacağımı, mutlu olup olmayacağımı, ne kadar süreceğini bilmiyordum. 19 yıl geçti...

Uçmaya başladıktan bir süre sonra anladım ki, ben okurken para kazanmak için değil; çocukken nasıl yaşadıklarını, konuştuklarını, nerede oturduklarını, ne yediklerini deli gibi merak ettiğim -umutsuzca aradığım numaralardan medet umduğum- hayatları görebileyim diye kabin memuru oldum.
O gün bu yüzden o cafeye gittim, o gazeteyi aldım ve o ilanı gördüm.

Çevrenizin dayatmaları, ailenizin sizin için uygun gördükleri; olması gerekenlerden, kaygılardan, kıskançlıklardan, egonuzun tutturmalarından doğan istekler değil de, ruhunuzun derinlerdeki gerçek, samimi istekleriyle buluşunca tamamlanmış hissediyorsunuz.

Tamamlanmış ve mutlu:)

Ben de en yorulduğum, tükendiğim, kızdığım günler de bile pişman olmadım bu mesleği seçtiğim için. 19 yılın tek bir günü bile.:):)

Ne güzel değil mi? Ne güzel...:)







7 Aralık 2012 Cuma

GEÇMİŞ OLSUN









Müjgan'dan
           Maria, Hande
                    Ve onlar gibi
                          olanlar için            











Sen '' La Lumiere '' filmini izlemiş miydin? Muhteşem bir kadın kapıdan içeri girer ve adam bu kadar güzel ve hayat dolu bir kadının varlığına inanamaz.
Sofia'yı her gördüğünde çok mutlu olan, kadının aşkıyla hayatına anlam, heyecan, tutku katan adam, bir gün Sofia'ya '' sana çok ihtiyacım var '' der. Tek bu cümlesi yeter.
Ama Sofia onu çok sevip, karşılığında hiçbir şey istemeden onun olunca...

Bilirsin, sen güzelliğine kıymet biçmeyince onlar da biçmiyorlar, sen çirkefleşmeyip hanımefendi kaldıkça seni değersiz kılıyorlar. Kim ki onları sevmiyor, özen göstermiyor, umursamıyor ve hatta kötü davranıyor; onları baş tacı ediyorlar. Bu acımasız oyunu, yüzyıllardır aynı biçimde döndürüyorlar.

Neden böyle oluyor peki sence? Biliyor musun, erkekler bu kadar güzel olanın kendilerini seçmesine inanamıyorlar önce.
İnandıkları anda da tüm güzel olan şeylerin üzerine çıkıp tepiniyorlar. Hak etmediklerini bildikleri için güzel olanı hırpalamadan rahatlamıyorlar.
'' Bu kadar yalnızlığa inanamıyorum, dayanamıyorum '' diye ağlamışsın bir gece yağmurlu bir sokakta.

Yazık! Senin gibi bir kadının bir adamı ne kadar korkutabileceğini anlamamış gibisin. Hele bir de sevgi dolu, aklı başında, kültürlü, görgülü ise nasıl ödünü patlatacağını bir adamın.

Güzellik de bir cehennemdir. Kimse sana inanmayacağı için en beteridir hem de. Hayatın içinde ilerlerken saçtığın ışıklar avcıları çağırıyor, bak! Peşinde olacaklar, eğer silahsız olursan saldıracaklar.
Zırhlarını kaldırdığın, gereketiğinde silahlarını çektiğin, sana dokunamayacaklarını anladıkları o andan sonra da iyice çirkinleşip bu kez hakkında konuşacaklar, bakışlarıyla aşağılayacaklar.

Öbürküler gibi olamadın değil mi? Onlar gibi iyi oynayamadın. İyi bir oyuncu olsaydın hakikaten, bu sahip oldukların gücü bırakacaktı eline. Bu kadar yalnızsan, yorulmuşsan tek başına, demek sen hakikaten '' oynayamadın ''.
Çünkü oynasaydın yenerdin.
Bu kadar çok şeye sahip olan oyuna oturmaya karar verirse yener çünkü.
Senin oynamadığına da inanmıyor kimse, değil mi?
Çünkü senin gibi olanın hırslı olamayacağını da almıyor kalın kafaları.

Sakin sesinle, yeterince içten, samimi, sıcak, yeterince gerçek konuşunca anlayacaklar, acını hissedecekler sanıyorsun. Avcıların merhametini dilemektesin. Bu dünya, bu ucuz cehennem kalbinin kırık ve gerçek sesini istemiyor, nasıl anlamazsın?
Herkes gibi cümleler kursana sen de. Görmüyor musun kafalarını karıştırıyorsun. Kafaları karışınca daha da saldırgan oluyor avcılar, onu da mı bilmiyorsun.

Sınıfına ihanet ettin sen, güzelliğine ihanet ettin; onlar gibi karşındakileri parmağında oynatmayı seçmedin.
Oyuna ihanet ettin sen; hakikaten konuşmayı, içten ve gerçek olmayı denedin.

Peki sen bunların, bu hesapsız ve oyunsuzluğun cezasız kalacağını mı sandın?

Geçmiş olsun kızım, geçmiş olsun.