18 Kasım 2013 Pazartesi

ARTIK HİÇBİR YERDESİN







'' Sakin ol. Öylece dur. Yaşamdan geç. Kentlerden geç. Sınırları aş. Gülüşlerden geç Anlamsız konuşmaları dinle, galerileri gez, kahvelere otur – artık hiçbir yerdesin. ''

                                                                                                                  TEZER ÖZLÜ



























11 Kasım 2013 Pazartesi

80'LERDE LUBUNYA OLMAK







80'lerde Lubunya Olmak trans bireylerin başından geçenlerin bir bölümünü ve onlara bakış açısını anlatan etkileyici bir oyun.
Siyah Pembe Üçgen Derneği tarafından basılan kitap Mekan Artı tarafından tiyatroya yapılan uyarlanmış.

Dört transseksüelin  hayatlarından kesitleri ve 80 darbesinde başlarından geçenleri yine dört kadın oyuncu harika bir performans ile sahneye koyuyor.








İddialı bir oyun mu diye sorarsanız, çok uçlarda dolaşmayan, komik ( aslında trajikomik demek daha doğru olur) ve içten bir oyun denebilir. Oyunun replikleri bol miktarda argo cümleler içeriyor, rahatsız olacaksanız hiç niyetlenmeyin. Aralara serpiştirilmiş arabesk şarkılar bir taraftan gülümsetirken diğer yandan bir şeyler içinize dokunuyor.


Toplumsal ve kişisel ahlak konusunda ahkam kesip, ahlaksızlığın dibine vuranları, bedenlerin içine hapsolmuş ruhları, hissettiği gibi yaşamak isteyenlerin neden illa ki batakta yaşamak zorunda kaldığını, farklı olanları kabullenmenin, saygı duymanın neden bu kadar zor olduğunu, kendinizi ve daha bir çok şeyi sorgulayacaksınız.


Mekan Artı küçük, sevimli ve sıcak bir yer. Klasik tiyatro düzeni beklemeyin, oturma düzeni sahne çevresine dizilmiş sandalyelerle sağlanmış, oyunculara ve sahneye yakın oturmanın insanı daha çok oyunun içine çektiğini, etki altında bıraktığını düşünüyorum.

Neticede oyun da güzel, mekan da. Gidin, seyredin, tadını çıkarın.















1 Kasım 2013 Cuma

BENCE


                       

                                                                   Özleyenlere, özlenenlere




'' Sonra belki çay içeriz.
Şansımız varsa yağmur da yağar,
güzel şeyler olur belki.
Sen gel bence.''


                        LALE MÜLDÜR


1 Eylül 2013 Pazar

JAZZ IN RAMADAN



İnsanın ne dinlediğimi, ne izlediğini, ne sevdiğini çok iyi bilen bir dostunun olması, o dostun -sadece İstanbul'da olacağın tarihleri öğrenip- çeşitli etkinliklere biletler alması, sonra birlikte ortak keyifleri paylaşmak, paylaşımların üzerine konuşmak, tartışmak, öncesinde mutlaka yemek, sonrasında mutlaka kahve...:)



Gitmiş olanlar bilirler Sakıp Sabancı Müzesi bahçesiyle, manzarasıyla harika bir yer. Dolayısıyla orada gerçekleşen bir etkinlik duble keyifli olmakta.




Jazz In Ramadan'ın 1 Ağustos gecesi programında ÖNDER FOCAN SWING A LA TURC vardı.
Önder Focan (Guitar), A.Şenol Filiz (Ney), Şenova Ülker (Trumpet), Erdal Akyol (Bass) ve Ediz Hafızoğlu (Drums) Türk Sanat Müziği eserlerini yorumladılar ve çok başarılıydılar. Özellikle de A.Şenol Filiz ney üflerken harikalar yarattı.



Sahnenin kuvvetli ışıkları yüzünden videoda ve fotoğrafta yer alması mümkün olmadı ama sahnenin hemen arkasında görünen bir minare, kandillerinin ışıkları, ney ile çalınan eserler ve sıcak yaz gecesi huşu içinde birbirinin içine geçmiş, birbirine çok yakışmıştı.

24 Ağustos 2013 Cumartesi

BİR KEZ, BİRİNİ.


''Aranızdan bazıları anlayacaktır ne demek istediğimi ''



HAYATINIZDA EN AZ BİR KEZ.

BİRİNİ.

EN DERİNİNİZE KADAR.

HİSSEDİN.




KASMASANIZ KEŞKE





'' Hayatım içimden geçen cümleler içinde geçti''

M. Mungan



Blog yazan bazılarını görüyorum, aşırı kasmaktalar. Keza Twitter ve Facebook' a yazan bir kısım da öyle.

Her ne kadar sosyal medya bizi birbirimizden uzaklaştırmakla itham edilse de, yine de en hızlı haber alma araçları olarak hayatımızda önemli bir yerdeler.
Arkadaşlarımızla ilgili bir çok gelişmeyi geç olmadan facebook'tan öğrenebiliyoruz. Sonrasında, şikayet edilen gibi, kuru bir mesaj atıp iletişim kurmak veya onun yerine telefon edip bir ses bir nefes duymak, duyurmak veyahut buluşup göz göze, diz dize paylaşmak bizim tercihlerimize kalıyor.

Bir arkadaşım, '' düşüncelerinin garantisi '' olarak twitter kullandığını söylemişti. Tam bu cümleyi kurmamış, ben birebir nakledemiyor olabilirim. Hani, '' böyle düşünüyorum, düşündüklerimi tweet atıyorum, sözlerim kayıtlara geçsin '' der gibi.

'' Ya bir gün düşüncelerin değişirse? '' diye sormuş muydum ona, hatırlamıyorum. İnsanların zaman içinde değişebileceğini, bu değişim doğrultusunda söylemlerin farklılaşabileceğini görebilecek zekada, ama bunu kabullenebilecek, içsel değişimlerini ortaya koyabilecek cesareti taşımayan biriydi. O yüzden sormamış da olabilirim.

Twitter adresimi, uzun zaman önce şuursuzca açtıktan ne zaman sonra kullanmaya başladım. Facebook çok daha eskiden beri var, 1300 arkadaşımla mutlu mesut yuvarlanıp gidiyoruz.

Blogu ise en bir sevdiğim dostum Tülin açmıştı yıllar önce, yazdığım hikayeleri koymam için. Öyle hediye verir gibi blog adresi, şifre vermişti bir akşam:) Öykülerimin blog için fazla uzun olduğunu düşünüp, o doğrultuda kullanmadım hiç, blog da üzerime kaldı öyle:)

Bana hep kendi kendine konuşmak gibi geliyor buralar. Dinleyen-okuyan birileri yokmuşçasına.

Mesaj kaygısı yok, teşhir isteği yok, ''bakın ne kadar mükemmelim'' kaygısı yok, sözüm senettir iddiası yok.

Nasıl göründüğünü, insanların senin için neler düşüneceğini umursamak yok.

Hem insanlara bu kadar çok anlam yükleyip, paye vermek yok, hem kendini önemsemek yok.

Yokluğun içinde, o an içimden ne geçiyorsa o ve kelimeler var.

İyi böyle bence, iyi...















15 Ağustos 2013 Perşembe

DÜĞÜMLERE ÜFLEYEN KADINLAR







‘’ Sadece kadınlar mı üfler düğümlerin üstüne?...’’



Düğümlere Üfleyen kadınlar ilk elli sayfada, zorlayarak, ittire ittire okuduğum kitaplar listemde yerini aldı.

Kitabın konusu için özetle;  geçmiş birkaç yıl içinde, Ortadoğu’da, dört kadının çıktıkları bir yolda, kendilerini bulma hikayesi diyebiliriz. ( Çok satan Arap Bahar'ı hikayelerinin çok satanlar raflarında yerlerini alması; sanırım Mevlana-Mevlevilik'ten sonra sırada bu var)

İçeriğe gelince; beni ilk rahatsız eden ‘’ zorlama ‘’ betimlemeler oldu. Daha doğal bir anlatım yakaladığı bölümler başarılı olmasına rağmen, zaman zaman kullandığı abartılı betimlemelerle zenginleştirmeye çalıştığı dil sadelikten çıkıp samimiyetsizliğe bürünmüş.

Dört kadının tanıştıktan sonraki birliktelikleri, yola çıkışları ve sonrasında yaşanan olayların akışında eksik kalan yerler yüzünden inandırıcılığını yetersiz buldum. Oralarda da biraz abartı ve zorlama hissediliyor.

Kitaptaki bölümlerin tamamı, bir sonraki bölüm merak edilsin diye konulmuş bir cümleyle bitiyor, bana haber programlarında kullanılan sevimsiz  ‘’ az sonra ‘’ cümlesini hatırlattı, akıcı bir roman olmadığı için herhangi bir meraklanma da söz konusu olamıyor maalesef.

Gayret ederek, emeğe saygı diye düşünerek sonuna kadar okudum ama sevemedim.


18 Mayıs 2013 Cumartesi

BALKANLAR'DAN GELEN HAVALAR:):)



Seneler önce yine bir konser çıkışıydı, '' Ben şimdi anladım, '' dedi güzel dost, '' Sen bu genler yüzünden böylesin; her daim neşeli, güler yüzlü, hüzün de bile bir parça eğlenceli, rengarenk ! Evet, rengarenksin!!! ''





İki saati aşan müthiş bir sahne performansı ile muhteşem bir konserdi.

Çoşan, çoşturan, oynatan, dans ettiren, kendine hayran bırakan çok enerjik bir adam ve orkestrası. 





Balkanların geleneksel ezgilerini kendi tarzı ile daha bir zenginleştirip dünyaya tanıtan; Time Of The Gypsies, Underground, Arizona Dream, A Train De Vie filmlerini yaptığı müziklerle hafızamıza kazıyan Goran Bregoviç ve Wedding And Funeral Band.







Kim der ki 63 yaşında?:):) Çok hoş bir adam olduğunu düşünüyorum. Bütün gece boyunca gülümseyerek ve gülümseterek sahnede kalabildi, hatta bir ara ceketini çıkarıp göbek bile attı.






Orkestrasını işaret ederek, düğünlerde ve cenazelerde yaptıkları müzikten örnek vermesi ve '' Don't die. We're too expensive for funerals'' esprisi çok hoştu.





Ederlezi ve İn The Deathcar ile başka bir dünyaya götürürken, yoğun ısrarlar üzerine defalarca Kalashnikov'u söylemesi ve neredeyse herkesin tepinmesi çok eğlenceliydi:):)











Sezen Aksu'nun, alışılmış tarzının dışına çıktığı, yurdum insanı tarafından pek rağbet görmeyen ve bilinmeyen '' Düğün ve Cenaze '' albümünün tüm besteleri ona aittir ve tüm o şarkıları Sezen Aksu çok güzel söylemiştir. Ne çok severim bu albümü...


Bence hayatınızda en az bir kere Goran Bregoviç ve Wedding And Funeral'ı sahnede canlı olarak izlemelisiniz, dinlemelisiniz. 
























9 Nisan 2013 Salı

ANANE



Bakıyorum da, genelde babaannelerden daha çok ananeler seviliyor, '' kıymetlim '' diye en çok onlardan bahsediliyor.
Ananeler kızlarının evlatlarına daha mı içten sarılıyorlar acaba? Yoksa babaanneler ''kaynana '' olduklarını, istemeden de olsa, torunlara da mı hissettiyorlar?

Benim de kıymetlimdi ananem. Hala da öyle.


Ölüm garip bir şey. Bence asla tam olarak algılayamıyorsun, çok canın yansa da alışıyorsun, yaşayamam zannedip yaşamaya devam ediyorsun.

Altı yıl önce bugün, gece yarısına doğruydu, gitti.

Bu gece biz, en sevdikleriyle bir araya gelip, onu gülümseyerek, özlemle ve rahmetle anacağız.

İyi ki onun torunu olarak doğmuşum, iyi ki beni o büyütmüş, iyi ki...