21 Aralık 2010 Salı

KIYIKÖY

Adını çok duyduğum ama gitmeyi hiç düşünmediğim bir yerdi Kıyıköy. Çok sevilen küçük kardeş ve çetesi istedi, gittik.
Trakya’nın Karadeniz kıyısında bulunan bu beldeye, İstanbul-Edirne istikametinde, TEM otoyolunu takip edip, Çerkezköy çıkışından ayrılıp Saray’a doğru devam ederek varıyorsunuz. Toplam iki, iki buçuk saat sürüyor. Saray'dan sonra yol dar ve virajlı.

Vardığımızda köyün içinde şöyle bir tur atarak kalacak yerlere baktık.Kalmak için gelişmiş tesisler yok,evden pansiyona çevrilmiş mekanlar ve vasat bir iki motel mevcut. İlk uğradığımız yer bir pansiyondu, odalar çok soğuktu, eşlik eden köylü teyze, önce  ‘’Bu mevsimde üşünür mü?’’ diyerek (Kasım ayındayız, Kuzey Trakya'dayız!), daha sonra da gösterdiği 1970’lerden kalma ısıtıcılarla güne damgasını vurduJ Koşarak uzaklaştık.

Odalarında klima olduğunu öğrendiğimiz, nispeten derli toplu gözüken Tutkum Motel’e yerleştik. Klimalardan ılık hava geldiğini ve hiçbir işe yaramadığını fark ettiğimizde yanlış yöne koştuğumuzu anlamış olduk.


Kıyıköy’ün içinde Bulgaristan’a doğru akan bir nehir var. Nehir kıyısında ıvır zıvır tarzında yiyecek,içecek bulabilirsiniz.( Sigara böreği, patates kızartması). Nehir üzerindeki sallara oturma grupları koymuşlar (evet, bildiğimiz ev koltuğu), suyun üzerinde hafif hafif sallanarak oturmak, etrafın sessizliği huzur vericiydi.


Akşam yemeği için oteli tercih etmedik, mevsim itibarıyla dışarıdaki  restaurantlar da kapalı ya da hazırlıksızdı.
Köyün içinde, deniz manzarasına çok hakim Deniz Feneri Restaurant’ı, daha önce gelen çete üyelerinin acı tecrübelerinden (fahiş hesap) dolayı pas geçtik.

Üşümüş ve aç bir vaziyette çaresizce dolanırken, ümit vaat eden Son Tango Restaurant’ı gördük. İçerideki büyük Ufo ısıtıcısı sayesinde ısındık, hatta  montlarımızı bile çıkarabildikJ
Üç dört çeşit soğuk meze, salata, balık ve bol ekmekle karnımızı doyurduk. Balıklar taze, mezeler vasat ancak sahip ve çalışanları çok misafirperverdi.

Otele gitmek üzere gecenin soğuğuna tekrar çıktığımızda, tertemiz  havayı koklamak, içimize çekmek çok güzel bir duyguydu, sanki şehirde hiç nefes almıyormuşuz gibi...(alıyor muyuz?)

Bir ara çok sevilen küçük kardeş ‘’Burada kitap yazabilirsin’’ diye takıldı da, burada yazılabilecek kitabın yalnızca ‘’Kibritçi Kız’’ muadilleri olabileceğini söyledim ona.

En son ne zaman, nerede bu denli üşümüştüm hatırlayamıyorum.

Beklentilerinizi yüksek tutmazsanız iyi olurJ İlla gideceğim diyorsanız yaz mevsimini tercih edin. Yazın gidenler de kalabalıktan şikayet ediyorlar, haberiniz olsun.

Kıyıköy’den bana kalanlar; Soğuk, sessizlik, hüzün, akşam yemeğinde CD’den çalan Türk Sanat Müziği eserleri,önümde yol alan kardeşimin arabasının arkasından uçuşan kurumuş yapraklar ve çete mensubu gençlerle birlikte olmanın anlatılmaz keyfi…