1 Temmuz 2011 Cuma

NEVE ŞALOM




Anneannem ile Kadıköy balık pazarına giderken Surp Takavor Kilisesi'nin önünden geçerdik.
Hayatımda ilk kilise görüşüm o zamana dayanır.  ''Günah değil mi?'' diye sormuştum. Küçüktüm, bilememiştim ben, anneannem bilmişti. ''Neden olsun orası da Allah'ın evi,'' demişti. ''Sen kendi dualarını ettikten, kalbinden kendi inancını geçirdikten sonra...''
Beş vakit namazında bir kadındı, bambaşkaydı. Bana dua etmeyi o öğretti.

Kuzguncuk'ta otururken komşuluk yaptığı musevi, rum, ermeni dostlarını çok sever, onlardan hep sitayişle bahsederdi. Bana insanları ayırmamayı da o öğretti.

Neve Şalom'dayız. Sevgili arkadaşımın, nezaket gösterip, davet ettiği kardeşinin nikah töreninde.
Daha sokağın girişinde başlayan güvenlik önlemleri, 450 kiloluk çelik kapılardan, X-ray cihazından geçerek ve küçük bir sorgu sualle devam ediyor. Koltuk altlarına konmuş baretler, tören başlamadan yapılan güvenlik tedbirlerini hatırlatma anonsu içimi buruyor. Tedirginlik bir ibadethanede yaşanmaması gereken bir duygu. Mutlu bir olay için oradayız.

Seremoni ilk önce damat, annesi ve babasının salona girip, Teva'nın ( Dua okuma kürsüsü)  arkasındaki  koltuklara oturmaları ile başlıyor. Bunu takiben  gelinin annesi, kardeşi ve diğer bir grup akrabadan oluşan kortej salona girip en ön sıraya oturuyorlar. Gelinin annesi ve erkek kardeşi gruptan ayrılıp damadın ve ailesinin yanında yerlerini alıyor.
En son, ilahiler eşliğinde gelin babasının kolunda içeri giriyor, konukların arasından geçerek Teva'nın arkasına çıkıyor. Hepsi Ehal'ın ( Tevrat'ın rulolarının muhafaza edildiği dolap) önünde yüzleri salona dönük beklemeye başlıyorlar.

Töreni yöneten Hahambaşı yardımcısının evlilik kurumu hakkında yaptığı kısa bir konuşmadan sonra damat evlilik yüzüğünü kızın erkek kardeşi vasıtasıyla geline gönderiyor. Gelin de bunu kabul ediyor.

Evlilk töreni her ne kadar sosyal bir olay olsa da, musevi geleneklerine göre içinde tarihsel nitelikleri de barındırıyor. Damadın yerde duran bir bardağı ayağıyla basarak kırması da bunlardan biri. Toplumda değişik açıklamalar getirilse de bu ritüel musevilerin en mutlu anlarında bile Bet- Amiktaş'ın (Hz.Süleyman'ın mabedinin) yıkılışını unutmaması gerektiğini vurguluyor.

Bardağın kırılmasından sonra töreni yöneten kişi damada Ketuba denilen evlilik anlaşmasını imzalatıyor. Geleneklerine göre gelin evlenmeden önce damada drahoma denilen bir miktar para ödüyor. Ketuba, damadın bu parayı aldığına ve ayrılma durumunda geri ödeyeceğine dair bir anlaşma, kadın lehine hazırlanmış sosyal bir akit. İki tanık huzurunda damada imzalatılıp, gelin tarafına teslim ediliyor. Ve hoş bir ayrıntı; boşanmayı anımsatmaması için göz önünde  olmayacak şekilde saklanıyor.





Törenin son kısmı, baba otoritesinden koca otoritesine geçmeyi simgeleyen Hupa. Yanyana duran gelin ile damadın üzerine Tallit denilen ipek şal örtülüyor, onlar her iki ailenin iki yandan tuttuğu örtünün altında beklerken  dualar okunuyor.

En son arkadaki duvarda yer alan Ehal'ın kapakları açılıyor ve içinden görünen Tevrat'a doğru herkes ellerini kaldırıp dua ediyor.

Sıradan bir gün içinde, güvenlik önlemlerinden dolayı,  '' geçiyordum uğradım,'' diyerek bir sinagoga girebilmeniz mümkün değil. Belki de bir daha şahit olamayacağımız bu deneyim hoştu, değişikti.

Yaşar ile Rina çok mutlu olsunlar, huzurlu, sağlıklı, uzun yaşasınlar:):):)

Hiç yorum yok: