28 Mayıs 2011 Cumartesi

TESTOSTERON




Bir Moda gecesi daha, yine Oyun Atölyesi, yine keyifli bir oyun. Bunun sonu Moda'ya taşınmaya varacak korkarım:)

Çok uzun zamandır yazılıp çiziliyor bu oyun hakkında. Beğenenler, beğenmeyenler...'' Konu yok,çok küfür var;'' diyenler, müstehcen bulanlar, terk edenler, yok efendim bir kadın olarak çok rahatsız olanlar, izleyip anlayamayanlar:):)

Bu tarz yorumları dikkate almıyorum, alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Sanatın her çeşidi, duygular
seyirciye içtenlikle hissettirildiği takdirde başarılıdır. Mutluluk, sevinç, acı, hüzün, müstehcenlik, komiklik, hepsi buna dahildir. Yani demek istiyorum ki; Seyrettiğiniz oyunun illa ki bir Shakespeare olması gerekmiyor.
Tiyatronun sadece ciddiyet içermesi gerektiğini düşünenler izlemesin bu oyunu.

Biz çok eğlendik, salonda da gülmeyen kimse yoktu.

Bundan sonrası spoiler:)

Perde Reservoir Dogs filminden, bir grup erkeğin, tabiri caizse, ''erkek muhabbeti'' ile açılıyor. (Sahnenin yukarısına asılmış iki plazma televizyonda filmden bir bölüm izliyorsunuz)
Daha sonra sahneyi yedi tane erkek alıyor. Oyun, bu erkeklerin kadınlarla ve birbirleriyle olan ilişkileri üzerine kurulu.
Evet çok fazla küfür var, kadınlara sayıp döktükleri yerler de var, ancak dikkatli bakılıp, özü yakalandığında kadınları aşağılar gibi görünürken aslında acımasızca erkek eleştirisi yaptığı ortaya çıkıyor. Çok zekice!
Zaman zaman irkildiğiniz ani çıkışlar oyunun genelinde bir yere oturuyor. Kadınlar hakkında yapılan tespitlere de katılmamak elde değil:)

Oyunda, sahnede hiç kadın olmamasına rağmen erkekleri nasıl yönettikleri vurgulanmış. Erkeklerin hormonlarının kurbanı olduğu, hormonları sebebiyle kadınların parmaklarında oynatıldıklarına dikkat çekiyor.
Ve hayatı kadınların yönettiğinin altı çiziliyor.

Senaryo derin değil (konusu yok diyenler bunu kastediyor sanırım:)) ama çok hareketli, kıvrak bir dili var. Özellikle ikinci perdede tempo çok yükseliyor.

Sahnedeki birbirinden yetenekli yedi insanın gerçek birer sanatçı olduğunu farketmek hiç de zor değil. Her anını, her saniyesini hissederek, müthiş bir içtenlikle oynadılar. Özellikle Cornel'i canlandıran Onur Ünsal ve garson rolündeki Tuna Kırlı çok iyiydi.

Finalde hepsi birlikte çok hoş bir şarkı söylüyorlar. Hem oynadılar hem çaldılar hem söylediler. Müthişlerdi. Dakikalarca ayakta alkışlandılar, tüm salonu çoşturdular.

Seyretmek isteyenler bir dahaki sezonu beklemek zorundalar zira bu haftasonu son üç oyun oynanıyor.

Hiç yorum yok: